Açlıktan ölmemek için ot yemek zorunda kalan çocuklar, kadınlar... Dursun Akçam, öteki öykülerinde olduğu gibi Ölü Ekmeği’nde de özellikle Doğu Anadolu köylüsünün içinde bulunduğu insanlık dışı koşulları kaleme alıyor. İçimde karışık bir duygu. İyi olurdu Ali’nin ölmesi, ben de istiyordum! Başsağlığına gelen komşular ekmek getirirlerdi, yumuşak yumuşak buğday ekmeği! Bir yutuşta inerdi boğazımdan aşağı. Pişi de getirirlerdi, ortası delik kırmızı pişiler. Fatmanın kızı Güsi görürdü, ona hiçbir lokma vermeyecektim, inadına gözünün önünde yiyecektim! O da bana vermemişti. Anası öldüğü zaman onlara da pişi getirmişlerdi. Güsi pişiyi eline alarak çöplüğün başına çıkmıştı, sevincinden hopur hopur oynuyordu, “Anam öldü bize pişi getirdiler!” diyor, bize inat olsun diye gözümüzün önünde yiyordu. Ucundan kırpıp bir lokma bile vermedi, “Sizin de anaz ölsün, size de getirsinler!” diyordu. Şimdi ben de pişiyi alacak, çöplüğün üstüne çıkacaktım. Güsi gelir isterdi, vermezdim. “Senin de kardaşın ölsün, sana da pişi getirsinler!” derdim... Ali küçüktü, ola ki pişi getirmezlerdi. Pişiyi belki de büyük ölülere getiriyorlardı! Çocukların ne önemi vardı, onlara arpa ekmeğini zor getirirlerdi! Olsun, arpa ekmeği neyime yetmezdi! Ağzımın dolusu lokmalarla karnımı duyururdum! Sahi Ali ölseydi!
Tanıtım Metni